Die Gaste, SAYI: 17 / Mayıs-Temmuz 2011

Öğretmenlerin Çalışma Koşulları


Nebahat S. ERCAN




    Bugün geçen yazımın (Die Gaste, 15. Sayı, Ocak-Şubat 2011) devamı olarak Hamburg´dakileri gözönünde bulundurarak “Öğretmenlerin Çalışma Koşulları“na değineceğim.
    Hamburg´da anadili dersi vermek üzere 1973 yılında tek bir Türkçe öğretmeni atanır. Dört yıl sonra yani 1977 de üç, bir yıl sonra on ve ilerleyen yıllarda da altmış-altmış beşe kadar yükselen sayıda anadili (Türkçe) öğretmeni görevlendirilir.
    O yıllardan itibaren aynı zamanda Türkiye´den beşer yıl kalacak ve öğleden sonraları görev yapacak şekilde öğretmenler getirilir.
    Eğitim Senatörlüğü’nden görevli öğretmenlerle Türkiye´den gelenlerin aynı kesimin çocuklarının eğitimiyle görevli oldukları halde çalışma koşulları aynı değildir ve bu öğretmenlerin sorunları arasında da küçümsenemeyecek kadar farklılıklar vardır.
    Hamburg Eğitim Senatosu tarafından atanan bu öğretmenler;
    – Anadili dersleri,
    – Sosyal danışmanlık,
    – Tercümanlık gibi görevlerle yükümlü kılınmışlardır.
    Hatta derse gelmeyen Alman öğretmenlerin derslerinin boş geçmemesi için vekaleten bu öğretmenler görevlendirilmiştir.
    Anadili öğretmenlerinin çalıştığı okullar sadece bir okulla sınırlı da değildir; iki, üç, beş dahası da var, sekize kadar çıkan okulda ders verenler bulunmaktadır. Kendilerinin rahatlıkla ders yapabilecekleri sınıflar, ders araç-gereçleri (son yıllarda bu eksiklik biraz giderilse de) yoktur.
    Öğretmenler derme-çatma odaları sınıf durumuna getirmek için kişisel büyük çaba harcamışlardır.
    Bir sınıfta yeterli sayıda bulunmadığı neden gösterilerek birçok sınıftan toplanan öğrenciyle anadili dersi sınıfları oluşur. Bu nedenlerden dolayı haftada iki-üç saatlik derslerde de oldukça çok aksaklıklar oluşmakta; kimi sınıfın öğrencileri zamanında, kimisi geç gelmekte, kimisini de sınıf öğretmeni kendi yaptığı dersi önemli gördüğü için hiç göndermemektedir.
    Aileler ise bu derslere pek fazla ilgi duymamaktadır. Alman öğretmenlerin etkisiyle öğrenciler arasında ve çevrede oluşan önyargılardan kaynaklan bu dersler sanki öğrencilere yükmüş gibi bir anlayış hakimdir ve gereken ilgi gösterilmemektedir. Sınıf öğretmenlerinin aileler üzerindeki etkisiyle öğrencilere sınıflarından çıkıp anadil derslerine gelmek zor gelir. Ancak Hamburg´da son yıllarda anadili derslerinden alınan not sınıf geçmeyi etkiler duruma geldiği için biraz daha ilgi duyulur hale geldi ama bu kez de veliler tarafından ilgi duyulmadığı gerekçesiyle dersler kaldırılmaktadır. Emekliye ve değişik nedenlerle görevden ayrılanların yerine yeni atamalar yapılmamaktadır ve de bu öğretmenlerin sayısı otuz beşlerin altına kadar düşmüştür.
    Ne zaman ki öğrenci okulda başarısız ve sorunlu bir davranış sergiliyor, işte o zaman veliler tarafından Türkçe öğretmeni hatırlanır ve ondan yardım beklenir. Eğer beklentileri de karşılanmıyorsa bu öğretmen en ağır dille (“Almanlardan da kötü”, ”Türk kanı taşımıyor” vb.) eleştirilir.
    Öğretmenleri desteklemesi gereken, sorunlarını gidermeye çalışmasıyla görevli olan Öğretmenler Sendikası da (GEW) gereken duyarlılığı ne yazık ki göstermemektedir. Kendi sorunlarını çözmek için (TÖDER ve üst örgüt ATÖF gibi) dernekleşerek biraraya gelen öğretmenler de amaçlarına istedikleri şekilde ulaşamamışlardır. Kişisel özverileriyle kimi küçük sorunları çözenler var tabii ki ama ne kadar amaçlarına ulaşabiliyorlar işte orada soru işaretleri var!
    Öğretmenleri çoğu okul yönetimi, Alman öğretmen arkadaşları, aileler ve öğrenciler arasında resmen bunalmaktadır. Mesleğini istediği gibi yapamamanın ezikliğini yaşamaktadır.
    Türkiye´den beş yıl gibi geçici bir süre için gelen öğretmenler ise, kapıcıdan başka hiçbir okul yönetimiyle ilişki kuramamakta, hiçbir sorununu paylaşamamaktadır. Kendilerine kalacakları bir oda, sağlık sorunları olduğunda gidecekleri bir doktor, ders verebilecekleri bir sınıf gibi sorunlarının altında ezilmekteler. Askerlik yapar gibi geldikleri günden itibaren geriye sayıma başlarlar. Geldikleri ülkenin eğitim sisteminden yararlanma, deneyim kazanma ve geriye yeni bilgilerle dönebilecekleri söylenemez. Gelirken girdiği bir ev veya başka nedenlerle girdiği borcunu ödemenin düşüncesiyle zamanını geçirmeye çalışır.
    Özetle yukarıda çizdiğim ağır çalışma tablosunu neyin karşılığında yapıyorlar diye sorulacak olursa;
    Eğitim Senatosu’ndan görevlendirilen yerel öğretmenler Alman meslektaşlarından en az bin Euro eksik alarak geçimlerini sürdürmeye çalışmaktadır. “Eşit işe eşit üçret“ çığlıkları atılan bir ülkede çok iş yapıp az ücrete talim edenler grubunun başında “Anadili Öğretmenleri“ gelmektedir denilebilir.
    Hamburg Eyaletinde geçerli olan bu yazdıklarım aşağı-yukarı Almanya´nın tüm eyaletlerinde hatta pek çok Avrupa ülkesinde aynı olduğu bilinmektedir.
    Bu koşullarda hangi moralle ve ne kadar verimli çalışılır? değerlendirmesini okuyuculara bırakıyorum.