Die Gaste, SAYI: 1 / Mayıs 2008

Alman Anayasa Mahkemesinin Türban Kararı




    Mahkemeye göre “Başörtüsü, Hıristiyanlık için haçtan farklı olarak, kendi başına bir dinî sembol değildir. Sadece taşıyan insanla ve bu insanın tutum ve tavrı ile benzer bir etki yaratabilir. Müslümanlar tarafından kullanılan başörtüsü değişik şekilde değişik değerler için algılanmaktadır.”


    Alman Anayasa Mahkemesi’nin 24.9.2003 tarih ve -2BVR 1436/02- sayılı kararı, 1972 yılında Kabil/Afganistan doğumlu, 1995 yılında Alman vatandaşlığına giren bir bayanın 1998 yılında öğretmenlik sınavlarını başarı ile geçmesine rağmen, türbanlı olduğu için memur kadrosuna alınmaması üzerine başlayan mahkeme sürecinin son sözü olmuştu. Baden-Württenberg eyaleti bayanın sınavlarını ve memur hazırlık dönemini başarıyla tamamlamış olduğunu teslim ederken, derse türban ile girmekte ısrar etmesini, türbanın kültürel ayrımcılığı temsil ettiğini ve sadece dinî değil, aynı zamanda politik bir sembol olduğunu vurgulamış ve bunun devletin tarafsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığını kararında gerekçe olarak öne sürmüştür. Türbanı ile derse giren bir öğretmenin, öğrencileri türban üzerine düşünmeye, bu yönde sorular sormaya zorladığını, devleti temsil eden bir öğretmenin bu yüzden devletin tarafsızlık ilkesini temsil edemeyeceğini iddia etmiştir. Türban ile derse girerek, öğrenci ve ebeveynlerin temel hakkı olan tarafsız eğitim ilkesini ihlal ettiğini, türban taşıyan öğretmenin özellikle müslüman öğrenciler üzerinde bir baskı unsuru olacağını öne sürmüştür.
    Mahkeme Alman Anayasası’nın 3, 4, 33, 136, 137 ve 140. maddelerine atıf yaparak anayasanın devletin tüm vatandaşların inançlarına karşı tarafsız olması gerektiğini vurguluyor ve “anayasanın kilise devletine dayalı hukuk anlayışına kapalı olduğunu ve herhangi bir inanç grubuna öncelik verilmesini yasaklamaktadır”, diyor.
    Mahkeme çeşitli kararlarına atıf yaparak, “devlet farklı inanç ve dünya görüşü olan topluluklara karşı eşitlik ilkesine uymak zorunda olduğunu ve herhangi bir dine öncelik tanıyamayacağını” vurgulamakta. Mahkeme için bu “tarafsızlık ilkesi katı bir devlet ve dinin ayrılığı” anlamına gelmemektedir. Tarafsızlık devletin “tüm inançlara karşı eşit mesafede durması ve tümünü desteklemesi” anlamına gelmektedir. Devlet kişinin inanç hürriyetini garanti altına almakla yükümlüdür ve herhangi bir din veya inançla özdeşleşmemeli ve “toplumda dinler arası barışı tehlikeye sokmamalıdır”. Anayasa aynı zamanda devlete bir inancı veya dinî öğretiyi değerlendirmeyi yasaklamaktadır.
    Mahkeme kararında, “Bir devlet kurumu olan okulda öğrencilerin zorunlu bulunmaları gerekmektedir. Bu sürede onların inanç özgürlüğü de, örneğin karşı oldukları ya da inanmadıkları bir dinle muhatap edilmemelerini içerir. Ayrıca Anayasanın 6. maddesine göre, ebeveynler de çocuklarını istedikleri inanç ölçüsünde eğitebilirler. Türbanlı öğretmen bu hakları etkiler, çatışmalar olması olasıdır ve yasalar yoluyla bu durum engellenmelidir.”
    Mahkemeye göre, “Başörtüsü, Hıristiyanlık için haçtan farklı olarak, kendi başına bir dinî sembol değildir. Sadece taşıyan insanla ve bu insanın tutum ve tavrı ile benzer bir etki yaratabilir. Müslümanlar tarafından kullanılan başörtüsü değişik şekilde değişik değerler için algılanmaktadır.” Başörtüsünü gelenek icabı takan kadınlar olduğu gibi, Batı değerlerine karşı çıkmak için de kullanılmaktadır. Kimliğe vurgu yapmak amacı ile kullanıldığı gibi, başörtüsü mahkemeye göre son zamanlarda köktenci İslam için de sembol olabilmektedir.
    Bu konuda azınlık görüşünü bildiren, başörtüsünün devlet memurluğu ile bağdaşamayacağını savunan üç hâkim ise, başörtüsünü İslam dininin sembolü olarak görmektedir. Bu görüşe göre, “başörtüsü müslümanlara ve müslüman olmayanlara yönelik kültürel bir mesaj teşkil etmekte, kadının erkeğe hizmet etmekle yükümlü olduğunu ve erkeğin kadın üzerine hâkimiyetini sembolize etmektedir. Bu yüzden başörtüsü Almanya Anayasası’nın eşitlik ilkesini belirleyen 3. maddesine ters düşmektedir”.